15 Mayıs 2007 Salı

BİR EGEÇEP BİLEŞENİ: İNAY KÖYÜ VİCDAN HAREKETİ
(Bu hareket Nedir? Nerededir? Ne yapar? Niçin yapar? Nasıl yapar?)


Uşak vilayeti sınırları içinde Kışladağ namıya anılan bir yer vardır. Burada toprağın bir tonunda 1.32 gr altın bulunmaktadır. İşte Kışladağ’da bu altını ulusötesi bir şirket (Eldoradogold-Tüprag) çıkarmaktadır. Fakat altını açık ocakta, siyanür liçi denen yöntemle çıkardığı için, canlı yaşamın anasını ağlatmaktadır: Binlerce dönüm arazi alt üst edilmektedir. 22.000 ağaç kesilmiştir. Zaten az olan yer altı sularımızı altın madeni çekmektedir ve bölgeyi susuzluk beklemektedir. 17 yıl boyunca 70.000 ton siyanür kullanılacaktır. Ağır metallerle karışık pasa dağları, 60 metre kalınlığında ve içinde binbir çeşit kimyasalın olduğu bir bomba ve 450 m derinlikte 1000 m genişlikte bir atık çukurunu bize bırakıp gideceklerdir. Havaya sürekli hidrojen siyanür salınmaktadır ve bu nedenle 28-29 Haziran 2006’da yüzlerce insan Eşme ilçesinde zehirlenmiştir.
Devletimiz, hükümetlerimiz fena halde küresel sermaye taraftarı ve neoliberal politika uygulayıcısı olduğu için, altın şirketlerine aşıktırlar. Bu aşk nedeniyle Valiler, kaymakamlar, muhtarlar, belediye başkanları kraldan fazla kralcıdırlar. Hükümetler “döv deyince bunlar öldürüyorlar”: Her türlü yöntem kullanılarak köylüler Tüprag taraftarı yapılıyor. Yalanla, rüşvetle, tehditle muhalifler engellenmeye çalışılıyor. Ama korkmayan, satılmayan, direnenler de var. İşte bunlardan biri İnay köyü. Aydın, sorgulayan, köyünden memnun, muhalif güzel insanların köyü.

Bergama köylüleri yıllarca yaşamlarına, topraklarına, ürünlerine vb sahip çıkarken Kışladağ Altın Madeni civarındaki köylüler, Eşmeliler, Ulubeyliler; “Aptallığa benzer bir suskunluk” içindeydi. İnay köylüleri, “aptallığa oldukça benzeyen bir sessizlik içindeki” hallerinden sıyrılarak bağırmaya ve gürültü yapmaya başladı. “Madeni bir kazanç kapısı gibi algılayan” Eşmeliler’den uyutuldukları söyleyip eylemlere destek verenler oldu. Etkinlikler başta İnay Köyü’nde olmak üzere çevrede yayılmaya başladı. İkinci bir Bergama köylü hareketi doğdu. Ancak desteğe ve hukuken kazanmaya çok ihtiyaçları var.

İnay Köylüleri, köyün tüm insanlarının katılımıyla ”insanın, toprağın, suyun, böceğin, çiçeğin… vicdan hareketini” oluşturdular. Paneller, açık hava toplantıları, basın açıklamaları, dayanışma etkinlikleriyle seslerini tüm Türkiye’ye duyurdular. Simgeleri ellerindeki çanlar ve giydikleri kefenlerdir.Uluslararası güce sahip ve yanında bizim devlet de olan bir düşmana karşı onur savaşı veriyorlar.20 civarında dava açtılar. Bir Umut köy İnay! Çoğaltmak gerekiyor böyle köyleri. Küresel sermayeye karşı taban örgütlenmeleri olarak da yaygınlaştırmak gerekiyor.
Şimdi İnaylılar seçimlerde nasıl bir tutum takınacaklarını tartışıyorlar. Ülkenin suyuna, toprağına, havasına, tarımına sahip çıkacak adaylar arıyorlar. Sosyal devlet istiyorlar. Küresel ısınmaya karşı politikası olan, nükleer enerjiye karşı çıkan, neoliberal politakalara karşı Türkiye’yi koruyacak olanları arıyorlar. Henüz bulamadılar. Siz buldunuz mu?

Yakın zaman önce İnaylıların bir yol arkadaşı (o da İnaylı) kansere yenik düştü. İnay Vicdan Hareketi’nin sözcüsü aşağıdaki mektubu arkadaşlarına yazdı. İnaylıların dilini merak edenler için bu mektubu paylaşmak istedik. Saygılar…

16.4.2007’DE ARAMIZDAN AYRILAN YÜKSEL ŞEREF’E MEKTUP
DOSTLARIN SENİ UNUTMAYACAK

Sevgili Yüksel,

Seninle “dertleşmek” için bu satırları yazmaya başladım. Fakat nasıl zorlanıyorum bir bilsen... Aramızdan erkenden ayrılıp giden bir kardeşime ne diyeyim, neler yazayım? Bu soruların yanıtını vermek şimdi hiç kolay değil. Çünkü yas tutuyorum. Sessiz sedasız acın-acım içime akıtıyor. Yaramın kabuk bağlaması uzun zaman alacak. Acılı bir yürek ve gönülle konuşmak hiç kolay değil be kardeşim.

Hepimiz faniyiz. Bizler de yaşama gözlerimizi yumacağız bir gün. Nedeni kaza olacak, hastalık olacak, yaşlılık olacak... Lakin senin aramızdan erken ayrılman, yüreğimi fazla dağladı. “Erken gitmenin hüznü” ölümün yakıştırılamadığı insanlar için söylenmiş olmalı. Hepimiz faniyiz ama sen erken gittin be Yüksel. Üstelik bir çoğumuzdan daha fazla tat alıyordun yaşamdan. Bizlere bıraktıklarından izlerden biri budur. Yaşamı derinden tatmak ve yaşama hep olumlu bakmak! Ağız dolusu gülmek!

Çalıştığın her yerde (ki İnay’daki Cenaze törenin buna tanıklık etmiştir) arkadaşlığı, cömertçe paylaşmayı, yürekten dayanışmayı, yol arkadaşlığını ve güvenilirliği simgeledin. Bizlere bıraktığın izlerden biri de budur.

Ve tabii muhalifliği. Düzene muhalifliği. Her türlü adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa, tutuculuğa, eşitsizliğe, bireyciliğe…karşı muhalif olmamız gerektiğini; ortada olanı sorgulamamız ve eleştirel bakmamız gerektiğini birlikte öğrendiğimiz günden beri muhalifliği hiç bırakmadığının ilk elden tanığıyım. Bizlere bıraktığın en anlamlı izlerden biri de bu muhaliflik ve devrimciliktir.

Türkçe’yi doğru kullanmak konusunda da çok dikkatliydin. Şiirlerden alıntılarla süslerdin konuşmalarını. Şimdi görüyorum ki en başta kızın Eylem’e model olmuşsun. Güzel ve düzgün konuşma ve etkili şiir okuma bayrağı onda. “Yaşadım diyebilmek için” bu bile yeter “anasını satayım.” Öyle değil mi “Allahçı.” Daha birçok izini saymaya ne hacet!


Sana biraz da haber yazayım. Elbette önce İnay köyünden haber vereceğim:

1. Köyünde cenaze törenine bütün köylü katıldı. Belki yamuk yumuk bir adam katılmamıştır. O da çok önemli değil: Biz 11 yılın sonunda hapishaneden çıktığımızda tüm köylü “geçmiş olsun” a gelmişti de, o adamcağız gelmemişti. Ama kahvede filan karşılaşınca utanırdı da “hoş geldin” derdi.

2. İnay mayıs ayında çok güzeldir, bilirsin! Lakin güzel olmayan bir şey var: Küresel ısınmanın olumsuz etkilerinin Türkiye’de yaşanmaya başladığına sen de tanık olmuştun ve birçok sulak alanın kurumaya başladığını seninle konuşmuştuk. İnay’da da etkileri görülmeye başladı: Ekinler henüz bir karışken kurumaya başladı, başağa dönmedi kökler. İnsanlarımız kan ağlıyor. “Bari” dediler “şimdi biçelim, balya yapalım, hayvanlara yem olarak veririz.” İşte böyle bir çözüm buldular kardeşim. Emeklerini zaten hesaba katmazlar ya, kullandıkları tohumun, gübrenin ve mazotun borcunu nasıl ödeyecekler acaba? Bu yüzden moralleri bozuk, yağmur duası da işe yaramamış!

3. Kışladağ’da, Orman Bakanlığının Altın avcısı Eldorado-Tüprag şirketine kiraladığı bir alan vardı da, Söğütlü köylüleri “orası bizim meramız” diye dava açmışlardı hani. Dava yerel mahkemede köylülerin aleyhine sonuçlanmıştı ve köylüler davayı temyiz etmişti, biliyorsun. Sonra neler oldu bir bilsen: Eldorado adına bizim vilayetin ve ilçenin mülki amirleri devreye giriyor. Kaymakam Söğütlü köyüne gidiyor birden çok kere ve Şirket yetkilileriyle beraber. Sonunda köylülere verilen “rüşvet” karşılığında köylüler ile Tüprag şirketi arasında ve kaymakam Çobanoğlu’nun tanıklığında bir protokol hazırlanıyor. Rüşvetin belgesi gibi olan protokolü Birgün gazetesi manşetten yayımladı. Ben tabii Söğütlü köyü muhtarı Neşet Eldem ve akrabası Tevfik Bozkurt’un yalancısıyım. Bizimkiler bir atak daha yaptı: “Arkadaşlar ayıptır, yapmayın, içinizde hiç mi yurtsever-ağaçsever-topraksever kalmadı?”dedi ve 4 kişi “Biz temyiz ederiz” dediler ve Avukat arkadaşlara vekalet verdiler. Fakat ertesi gün bu şahısların, avukatları azlettiklerini öğrendik. Gene kaymakam devredeymiş ve köylüler “ikna” edilmişler, neyin karşılığında ikna edildilerse! Sahi, bu yöneticiler kimin dostu? Çokuluslu şirketlerin mi yoksa bu memleketin havasının, suyunun, toprağının, ineğinin, böceğinin mi? Kimin Yüksel kardeşim?

4. İnaylılar 1 Mayıs’ta Uşak’ta yürüdüler yine kefenleriyle. “Bizim olan”a sahip çıkmaya devam ediyor kadınlar başta olmak üzere köylülerimiz. Bu defa üstelik Uşak halkına da “uyanın” (Kışladağ’dan sonra Murat dağı da ulusötesi altın şirketlerince talan edilecek) demeyi ihmal etmediler. Fakat lâf aramızda, hani bizim köylüleri “kendi peşine takarak” görüntü kurmayı solculuk sanan, “liderliği” kendinden menkul bir kardeşimiz vardı ya, işte o hastalıklı hallerini sürdürüyormuş! “Bu gibi hastalıklardan kurtulmadan devrimci olunamaz” dediğini duyar gibiyim.

5. Söz 1 Mayıs’tan açılmışken, birkaç söz daha edeyim: Devlet Taksim’e çıkartmadı yine bizimkileri. Polisin solculara karşı düşmanlığının çok derinlerinden neşet ettiğini ve o eski alışkanlıklarından hiçbir şey yitirmemiş olduğunu görmek, nasıl derdimi depreştiriyor bir bilsen. Bize gene cop, biber gazı, tazyikli su, inkar ve bini aşkın gözaltı düştü Yüksel ! Sahi, bütün ülkedeki solcular, bir yılın 1 Mayıs’ında yalnızca Taksim’e kilitlenip neden bu barikatı kırmazlar? Orada katledilenler emekçiler, oraya sokulmayan da onlar, bu ne yaman çelişkidir böyle?

6. Memleket siyasi bakımdan son günlerde ikiye bölündü Yüksel. Amerikancı, ılımlı İslamcılarla milli güçler arasında kıran kırana bir iktidar kavgası sürüyor. Bir kriz durumu var. Bana kalırsa hükümettekilerin içinde daha fazla Amerika var. Bu nedenle kalabalık mitinglerde yer almalı ve orada daha fazla laiklik, daha fazla demokratik muhtevalı sloganlar dillendirebilsek…O sürece toplumun vicdanı olarak etkiyebilsek... Etkiyemiyoruz.


Birkaç gün önce eşin Meliha ve kızın Eylem’le beraberdik. Eşin alışmaya çalışıyor sensizliğe. Sensiz ama seninle yaşayacağını biliyorum. Yanlarındayız, yalnız değiller merak etme.

Beni sorarsan, halâ hem senin yasını tutuyorum hem de ülkedeki iktidar mücadelesinde etkili bir kuvveti olamayışımızın.

Ben de bir mektubun var. Onu “Kainat paşa zamanında İnay’da İnsanlık Halleri”ni yazarken kullanacağım, daha önce iznini almıştım senden.

Sevgi emekse, sevgi güzel anılarsa eğer; seni emeğin ve anıların yaşatacak! Unutmayacağım seni ölene dek.

Arkadaşın-dostun
Muammer Sakaryalı