5 Mayıs 2008 Pazartesi

Görüş

Bir hükümetten her şeyden önce, gayet açık bir şekilde hesabı sorulacak olan husus şudur:

Yaptığın hizmetlerde en ekonomik yöntemi kullandın mı? Kıt kaynakların en tasarruflu şekilde kullanılmasına gerekli özeni gösterdin mi, kıt kaynakları artırdın mı, mevcutların eksilmemesi için gerekli bütün çabayı gösterdin mi? İsrafı en aza indirdin mi? Atatürkçülük sadece laiklikten ibaret değildir. Elbette laiklik ilkesine sahip çıkacağız. Ancak halk uyutuluyor, esasla ilgili olmayan şeyler sorun diye yutturuluyor ona. Bu sebeple bir Atatürkçü’nün en başta gelen görevlerinden biri de, Türkiye’nin gerçek sorunlarına, ekonomik kaynaklarına sahip çıkması, onların üzerinde titremesi, bilim dışı kullanılmasını, araştırma yaparak, yazı yazarak, eylemler yaparak engellemesidir. Bu konuda etkili olamadığımız içindir ki Efem Çukuru gibi paha biçilmez kaynaklar, AKP gibi iktidarlar tarafından, üç beş dolar uğruna elin emperyalist hainlerine peşkeş çekiliyor fütursuzca.

Ne zaman, vurduk mu ses getireceğiz?

Saygılarımla.

Prof. Dr. Cihan Dura












HEM YÜKSEK MAHKEMEYE HEM DE TARİHE…
OLAYLAR ve AÇIKLAMALAR - Muammer Sakaryalı


TÜPRAG NE? TÜPRAGÇILAR KİM?
“Tüprag, merkezi Kanada’da bulunan ELDORADOGOLD madencilik firmasının Türkiye’de kurulu şirketidir. Türkiye’de metal madencilik yapmak için 1986 yılında kurulur. Uşak - Kışladağ’da Mayıs 2006 tarihinden itibaren altın üretimine başlamıştır.” (http://www.tuprag.com.tr/)

Eldoradogold-Tüprag, ÇED olumlu kararına kadar geçen süreçte (1998 - 2003 arası yaklaşık 5 yıl) esasen Uşak ili - Eşme-Ulubey ilçeleri ve Kışladağ bölgesi köylerinde bir kampanya yürütür: “Bir Halkla İlişkiler” kampanyası. Ya da yeni bir Bergama köylü hareketini engelleme kampanyası.

Bir çokuluslu şirket açısından halkla ilişkilerin anlamı; kendi çıkarları için halkın kandırılması, aldatılması, bilincinin bulandırılması, hatta faaliyetinin halkın yararına olduğuna inandırılması ve bu başarılamıyorsa; halkın bir öğrenilmiş çaresizlik içerisine sokulmasıdır. Bu konuda bol miktarda satın aldığı resmi ve sivil yerli yardımcıları zaten vardır.

UŞAK’TA DEVLET YETKİLİLERİ ELDORADO-TÜPRAG İLE BİRLİKTE HAREKET ETTİ ve EDİYOR!

Devlet yetkilileri işin başından itibaren Tüprag şirketinin yanında açıktan tavır almışlardır. Şirketle halk arasında eşit mesafede durmamışlardır.

Nitekim Tüprag, Uşak’ta yukarıda tanımlanan anlamda bir “halkla ilişkiler faaliyeti” yürütmüş ve bu kampanyanın temel mantığı her türlü yöntemi (rüşvet, iş vaadi, karşı görüşleri karalama”, korkutma, tehdit) kullanarak halkı “ikna” etmek olmuştur. Bu kampanyanın aktörleri Tüprag şirketinin halkla ilişkiler birimi, Uşak milletvekili Hasan Özgöbek, Uşak Valisi Ayhan Çevik, Eşme jandarma komutanı ve diğer yerel yetkililerdir. Özellikle Uşak milletvekili Hasan Özgöbek ve Uşak Valisi Ayhan Çevik militan bir tutumla Eldorado-Tüprag şirketinin yanında yer almıştır.

Aynı zaman dilimi içinde hem Tüprag’ın patronu ve Halkla ilişkiler müdürü, hem Uşak valisi ve bazı il encümen üyeleri, hem de Eşme ve Ulubey ilçelerinin kaymakamları; Bergama’dan ciddi dersler aldıklarını ve “Uşak’ta yeni bir Bergama yaşanmayacağını” söylerler. Kışladağ bölgesi köylerinde Bergama köylülerinin direnişi bir taraftan karalanır, mahkeme kararlarının uygulanmadığı söylenir, “devlet istiyorken kimse karşı çıkamaz” denilerek köylüler tehdit edilir ve diğer taraftan para kesesinin ağzı açılır ve dağıtılmaya başlanır. Böyle bir halkla ilişkiler faaliyeti sürerken Tüprag’ın patronu(Eldorado’nun 2000 yılı faaliyet raporunda)Paul Wright şunu söyler: “Türkiye’nin bütününde Normandy’nin Ovacık projesinde üretime başlamasını görmekle yüreklenmiş bulunuyoruz. Türkiye’deki işletme izni verilmesi düzeninin artık pek çok başka ülke ile kıyaslanabilir olduğuna inanmaktayız.”(http://www.oztürkler.com.)%20raporda/ devamla şunlar yazılıdır: “Belli kimi bölgelerinde altın elde edilmesinde siyanür kullanılmasına ilişkin olarak Türkiye yargı kurumlarınca verilen kararlar ülkede altın madenciliğinin gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Türk hükümeti bu sorunu çözmek üzere girişimde bulunmuş ve altın madenciliğinde siyanür kullanımı ve yargı kararlarına ilişkin teknik konuları incelemek üzere özel bir komisyon kurdurmuştur. Komisyon TÜBİTAK tarafından yayınlanan raporla bu konudaki olumlu görüşünü bildirmiştir. Bunun üzerine, FEDERAL HÜKÜMET madencilik etkinliklerinin yeniden başlatılması için bakanlıkları harekete geçirmiştir.” (a.g.y.) Görüldüğü gibi Eldorado’nun patronu Türkiye’de siyanürlü altın işinden umutludur ve bu işin hükümetler arasında çözdürüldüğünü açıkça ifade etmektedir.

Tüprag’ın Halkla ilişkiler müdürü başından itibaren her fırsatta şunu söyler: “Bergama’dan çok ders çıkarttık. …

”Uşak valisi şunları söyler: “ Eldorado gibi şirketler, bölgemize değerli deneyimlerini taşımakta ve halkımızın yararına uzun dönemli iş fırsatları yaratma ve geliştirmede yaşamsal bir rol oynamaktadır.”

Ancak ikna edilemeyen Bekişli köylüleri vardır. Onlar da her gün köylerinde jandarma aracı dolaştırılarak, uyduruk gerekçelerle trafik cezaları kesilerek, sık sık oturdukları kahve hane basılıp kimlik kontrolü yapılarak ve köye getirdikleri bilim adamıyla beraber “izinsiz ve gizli faaliyet” yürütmekten gözaltına alınıp mahkemede yargılanarak “ikna edilmeye” çalışılır.

Uşak Valisi Ayhan Çevik, hızını alamaz. “Şirket dünyanın en ileri teknolojisini kullanacak, maden çalışırsa özel idareye çıkarılan altının yüzde 20 si kalacak, siyanürle altın madenciliği doğaya ve insana zarar vermez. Bergama olayı örgüt işi. THKP-C nin organizasyonu. Bunlar Türkiye’nin yararına olan her şeye karşı çıkıyor.” (13 Kasım 1999 Hürriyet Ege-11Aralık 1999 Radikal)

Ayhan Çevik aynı gazetede, bugünlere ışık tutan sözlerini de söylüyor: “Eşme Kaymakamlığı öncülüğünde Doğal Hayatı Koruma Derneği kurulacak, madenin çalışmaları izlenecek. Uşak ve Uşaklının, Bergama’nın tam aksine bu madene sahip çıkmaları gerekiyor. Madenin hemen faaliyete geçmesini diliyorum.”

Gerçekten de bir süre sonra siyanür karşıtı(!) Eşmeli bir bayan eczacı ve Bekişli köylülerinden oluşan Eşme Doğal Hayatı Koruma Derneği kurulur. Başka köylerin derneğe üye özellikle yapılmazlar. Bekişli köylüleri bu derneğin baştan itibaren danışıklı kurulduğunu bilmiyor olabilirler ve Kışla köyü belediye başkanına konuyu açarlar. Kışla belediye başkanı Veli Acar, “karımı dernek başkanı yaparsanız derneğe katılırım” der. CHP’li Veli Acar’ın, Ulubeyli Mehmet Yandım’ın hızlı altın aşıkı olduğunu bilmeyen yoktur. Bugün geriye dönüp bakıldığında Bekişli köyünde kurulan derneğin yöneticilerinin tümünün madende çalıştığını, Eşmeli eczacı bayanın dernek temsilcisi olarak valilikçe kurulan “madeni izleme denetleme komisyonu” içinde olduğunu görmekteyiz.

Vali Ayhan Çevik’in, yanına Eşme Kaymakamını ( bazen Ulubey kaymakamını) ve jandarma komutanını alarak maden civarındaki köyleri “ikna etme” mesaisi ile köylülerin bilgi edinmesinin önlenmesi birlikte yürütülmüştür. Ayhan Çevik, 09.06.2000 tarihinde, Eşme ilçesi Kolankaya köyünde Ziya Çoban’a ait tesisleri ziyaretinde, 60 yaşın üzerindeki köylüleri çağırarak siyanüre “evet” demeleri konusunda ikna etmeye çalışmıştır. Köylülerin ikna olmadıklarını görünce kızmış, “tamam bunlar ikna olmayacak” demiş ve köylülerle konuşmaya kalkan kaymakama, “Bunlarla laubali olma, ez geç bunları” demiştir. (EK: Bkz. Uşak Barosundan bir grup avukatın “Kamuoyuna” başlıklı basın açıklaması)
Köylüler(Bekişli) siyanürlü altın madenciliği konusunda bilgilenmek için 15.12.1999 tarihinde Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Hüseyin Yıldıran’ı köylerine davet ederler. Söyleşi başlayalı on dakika bile olmadan Bekişli köyü kahvesi jandarma tarafından basılır. Uşak Barosu avukatlarından Av. Gürcan Sağcan, gazeteci İsmail Durna, Doç. Dr. Hüseyin Yıldıran ve o sırada kahvede bulunan köylüler gözaltına alınır. Köylüler dışındaki üç kişiye Eşme Asiye ceza mahkemesince 15.06.2000 tarihinde, 2911 sayılı yasaya aykırılıktan 1 yıl 3 er ay hapis cezası verilir. Dava bilahare Yargıtay tarafından bozulacak ve Doç. Dr. Hüseyin Yıldıran, Siyanürsüz altın ve gümüş aramanın mümkün olduğunu gösteren bilimsel bir makale yayımlayacaktır. Ve bu yayın saygın uluslar arası bir dergide yayınlanacaktır.(Ek: )

Jandarma baskısı hızını kesmeden devam etmektedir. Hemen her gün Eşme jandarmasınca siyanüre karşı çıkan köyler basılmakta, kahvede kimlik kontrolü, traktör ve arabalarına olağandışı trafik kontrolü yapılarak gözdağı verilmiş ve Eşme jandarma komutanı siyanüre karşı çıkanları kastederek, “bunları köye sokmayacaksınız” diyebilmiştir.

Hasılı bir yandan Eldorado-Tüprag şirketinin Halkla ilişkiler sorumlusu Mehmet Yılmaz ve ekibinin, resmi makamlarla birlikte siyanürün zararsızlığı konusundaki yalan ve demagojileri, diğer yandan güvenlik kuvvetlerinin baskıları at başı gitmiştir.

Bununla birlikte köylere “rüşvet” anlamında faaliyetler başlar: Maden civarındaki köylere su getirilir. Bu su 4. kalite bir sudur ve esasında hayvanların bile içmemesi gerekir. Ama yıllardır susuzluk çeken ve devletimiz tarafından kendilerine su getirilmeyen bu köyler, Tüprag’ın kucağına atılmış olarak “su sevinci” yaşarlar. Gümüşkol köyü Tüprag’ın karargahı gibidir. Oraya kanalizasyonda döşenir.

6 milyon m2 maden alanının yüzde 80 (4 milyon m2) orman arazisi olduğu için devletten kolayca alınır. Geriye kalan yüzde 20 lik (2 milyon m2) özel araziler ise dönümü 5 milyar TL rayiçle satın alınır.

Ovacık köyü tarihten ve coğrafyadan silinir. Evlerini ve tarlalarını satan köylüler Ulubey ilçesine ve Uşak’ta giderler ve birer ev alırlar. “Paraları bittiği için şimdi ortadan kalkan köyleri yönüne bakıp hasret giderdiklerini” söylemektedirler. Ovacık köyünden bir kişi evini satmamakta direnir. O da Tüprag’ın Halkla ilişkiler müdürü ve Eşme Jandarma komutanı tarafından bir akşam vakti “ikna” edilir. Diğer köylülerden daha çok para alır.

Eldorado-Tüprag şirketi broşürler dağıtarak, her zamanki bayağı karalamalarını sürdürerek, siyanür karşıtı eylemleri yasadışı örgütlerin yönlendirdiğini söyler.
( 04.02.2000 tarihli Milliyet Ege)

Aynı tarihte Eşme Kaymakamı, Uşak Valisi Ayhan Çevik’ten talimat alır, dünyada siyanürsüz altın işletmesinin olup olmadığını internetten araştırır: “Amerika’nın Arizona kenti yakınlarındaki Santa Maria’da siyanür kullanılmadan altın çıkarılmaya başlanıldığını” öğrenir. Arkasından kaymakam şöyle diyecektir: “Vatandaş olarak, yararı varsa, çıkarılmasına kimse engel olamaz. Eşmeli istemezse de hiçbir güç bu madeni işletemez.”
“Ekonomik tetikçiler(ET’ler), yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslar arası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı “yardım” kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında SAHTE FİNANSAL RAPORLAR, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır. Nereden mi biliyorum, ben de bir ET idim.”
John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları. April y. 2.baskı.












Yukarıdaki kitapta; Çed, finansal vb. raporlarının özellikle nasıl hazırlandığını, matematik modellerin nasıl yanlış yapıldığı ve bizim gibi ülkeleri yönetenleri nasıl kandırdıkları anlatılmaktadır.

ÇED SÜRECİ

Tüprag, Ocak 2002’de Çed çalışmalarına başlar.
18.01.2002’de format başvurusu yapar.
24.01.2002’de format gönderilmiş rapor 14 ayda hazırlanır.
27.03.2003’te Çevre ve Orman Bakanlığına sunulur.
Rapor hemen 28.04.2003’te formata uygun bulunur, çoğaltılır ve işler jet hızıyla işler.
01.05.2003’te 1. İnceleme Değerlendirme Kurulu Toplantısı yapılır.
Dikkat isterim: Halkın katılımı için Gümüşkol köyüne duyuru asılır, başka köyler duymaz, yalnızca madencilerin haber verdiği insanlar toplantıya katılır. 40-50 kişinin katılımı “halkın katılım toplantısı” olur her defasında.13.05.2003’te Halkın katılım toplantısı Gümüşkol köyünde yapılır.
Dikkat isterim: İnceleme Değerlendirme Kurulu’nda yer alan kamu kuruluşlarının tamamı ve bu arada MTA, DSİ “olumlu” görüş bildirir. Devlet kuruluşları temsilcilerinin hepsi cetvelle çizilmiş gibi “aynı düşüncededir.”

Dikkat isterim: Ülkemizde her zaman ağır aksak işlediğinden yakınılan bürokrasi, çokuluslu şirketlerin işlerinin görülmesinde çok hızlıdır. Bu konuda bürokrasiye haksızlık edilmemelidir.

22.05.2003’te 2. İnceleme Değerlendirme Kurulu toplantısı yapılır.


2003 yılı Haziran başında Tüprag şirketi, gerekli belgeleri Çevre Bakanlığına teslim eder. Öteki bakanlıklara görüşleri sorulur. Her Bakanlıktan olumlu yanıtları alınır.
ÇED olumlu kararı 27.06.2003’da şirkete bildirilir. Evet yalnızca 27 günde ekleriyle beraber 10 klasör civarında olan ÇED raporu okunur, incelenir, harükulade bulunarak tüm bakanlıklar ve yetkililerince onaylanır. Bu durumdan da kimsenin haberi yoktur. Yalnızca “siyanürlü altın işletmeciliğine karşı gibi” duran Eşme ilçesinden bir bayan ÇED raporunu, özel ilişkileri nedeniyle şirketten edinir ve ama hiç kimseye haber vermez.
Dikkat isterim: ÇED süreci mümkün olduğu kadar kamuoyundan gizli yürütülmüştür.

Dikkat isterim: ÇED raporunu ülkemizden ENCON, İngiltere’den Knight Piesold Consulting ve Kanada’dan Planning Alliance firmaları birlikte hazırlamıştır. Bu şirket de yukarıda alıntı yaptığımız kitapta belirtilen “ET” ler den oluşmaktadır.

Dikkat isterim: Bizim araştırmalarımıza göre, bugüne dek Çevre Bakanlığı’nın ONAYLAMADIĞI HİÇBİR ÇED RAPORU GÖRÜLMEMİŞTİR. İlginç değil mi?


29.01.2004 tarihinde Av. Senih Özay, bakanlığa dilekçe yazar ve ÇED olumlu kararı verildiğini öğrenir.
Av. Senih Özay, bir eski Eşmeli müvekkiliyle Çed olumlu raporuna 60 gün içinde itiraz eder ve bilirkişi incelemesi talebinde bulunur. İsteği Manisa İdare Mahkemesince kabul edilir.
İşte tam bu aşamada Tüprag şirketi ve yerel yetkililer yeni bir kampanya başlatırlar: “Madeni destekleyenler kampanyası.” Devlet görevlilerinin tavrı zaten bellidir. Yeni imza kampanyası daha sonra mahkemede de kullanılacaktır. Kampanyaya ilk imzayı AKP Uşak milletvekilleri Alim Tunç ve Ahmet Çağlayan atar. AKP li Uşak Belediye başkanı Mesut Apaydın, Ulubey Belediye başkanı Hüseyin Buğdaylı, Eşme belediye başkanı Ahmet Yıldırım, Kışla köyü belediye başkanı Veli Acar, Bekişli köyü muhtarı Necati Bayar, Gümüşkol köyü muhtarı Nazmi Kırlı,Uşak Ticaret ve sanayi odası başkan yardımcısı, Uşak Genç işadamları derneği başkan yardımcısı Akın Ayan, Uşak Sanayici ve işadamları derneği başkanı Mustafa Baştuğ, JMO Uşak il temsilcisi Orhan Alaca imza atar.
Mahkeme 28.09. 2004 tarihli kararıyla 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof.Dr. Hasan Mordoğan(Maden), Prof.Dr. Şevki Filiz (Uygulamalı jeoloji), Yard. Doç .Dr. Enver Y. Küçükgül (Çevre müh.)’ü bilirkişi heyete olarak belirler. 13.01.2005 tarihinde keşif yapılacaktır. Ama yapılamaz. Çünkü Tüprag şirketi İzmir üniversitelerinin Kışladağ’a yakın olduğunu ve Şevki Filiz hocanın Efemçukuru’nda aleyhlerine rapor verdiğini söyler.
Biz ise, mahkemenin seçtiği bilim insanlarına saygılı olduğumuzu belirttik.
Mahkeme İstanbul’dan yeni bilirkişi heyeti belirledi: Prof. Seniha Arayıcı (Çevre), Doç.Dr. Hüseyin Öztürk (Jeoloji) ve Yard. Doç.Dr. İlgin Kurşun (Maden)
Yard.Doç.Dr. İlgin Kurşun’un çok altın hayranı olduğunu çeşitli yazılarından bildiğimiz halde, yine bilim insanlarına saygımızdan itiraz etmedik.
……………. Tarihinde keşif yapıldı. Ve bilirkişiler ……………….. tarihinde 26 SAYFALIK raporlarını yazdılar. Naip Yargıç’ın sorularına karşılık ilk 20 sayfada özetle şunları söylediler:
I. Asit Kaya Drenajı sorunu çözülmemiş bir göl oluşacaktır. Alınan tedbirler yeterli değildir.
II. Acil durumlar için teknik altyapı hazırlanmamıştır.
III. Çed raporu ekinde verilen… arsenik içeren cevher…arsenik, kurşun, molibden, antimon ve kalayın “durağan ya da durağan mineraller içerisinde bulunduğu” sonucu yanlıştır, sonuçlar kuşku uyandırmaktadır, arsenopritin olmadığının söylenmesi yanlıştır.
IV. Bu maden için en temel hususlar pH ayarlaması, deprem etkileri, kullanılacak su miktarının belirtilmemesi, … böylesi büyük bir projede çevrenin korunmasına yönelik alınması gereken önlemler açısından ÇED raporu yeterli ve açıklayıcı değildir.
V. Çed raporundaki su dengesi hatalı ve eksiktir…İşletme sırasında özellikle açık ocakta oluşan suyun proseste kullanılacağı hesaplarda yer almamıştır.
VI. Model hesaplarında yanlışlık vardır….
VII. Biyolojik arıtma tesisinde kapasite küçük tutulmuştur.
VIII. Metal siyanürlerle kirlenen suyun nasıl arıtılacağı belirtilmemiştir. Arıtım yöntemine ilişkin açıklama yoktur. YYPE bazik ortamlar içim yetersizdir.
IX. Siyanürleme yapılacak alanın altına serilecek jeomembran yetersizdir.
X. ADR tesisinde olası dökülme veya sızıntılar için ek bir önlem raporda yer almamaktadır.
XI. Flora/fauna ve peyzaj üzerinde kötü etkiler oluşabilecektir. Hava,su,toprak uzun süreli etkiyle kalıcı geri dönüşümsüz olumsuz etkiye maruz kalacaktır.
XII. Sosyo ekonomik etkiler için, gelecekte oluşacak olası olumsuz etkilerin ikame oranının ne olacağı konusunda açık bir analiz yoktur.
XIII. Kimyasal kullanımı ve çözelti yönetimi konusu raporda eksik, yanlış ve hatalı ölçüm ve modelleme ile eksik bilgiye ulaşılmış ve temel bileşenler hakkında bilgi verilmemiştir.
XIV. Bu madende ağır metallerin durağan olamayacağı, ilaveten civa derişiminin normalin 20 katı olduğu, (…) Tehlike yaratan bir etken, toplumla karşılaşma olasılığı olduğu sürece risk oluşturacağı için sıfır risk diye bir açıklama yapılamaz. Risklerin hesaplanması zordur. Gelecek için bu maden kuşkulu sonuçlar yaratacaktır.
XV. Gerekli her türlü tedbirin alınmadığı ortadadır.
XVI. Bölgedeki yer altı sularında azalma ya da kuruma beklenmelidir.
XVII. 20 yıl boyunca yöreye-çevreye atmosfer yoluyla AZOTOKSİT, KARBON MONOKSİT, HİDRO KARBON, KÜKÜRT DİOKSİT, PARTÜKEL MADDE ve bu maddelerle sinerjik etkiyle daha riskli olan KURŞUN salınacaktır.
XVIII. Maden faaliyeti bittikten sonra kapatma planı yoktur. “Bu aşamada kesin bir maden kapanış planının hazırlanması doğru olmayacaktır.” Yanlıştır.

Özetle ilk 20 sayfada bütün bilirkişiler bunları sayıp döktükten sonra, raporun sonuna iki bilirkişi (madenci ve jeolojici) “eksiklikler işletme devam ederken tamamlanabilir,” diyebilmişlerdir. İşletme devam ederken yukarıda sayılan zararların giderilemeyeceğini okuduğunu anlayan herkes görebilmektedir. Ayrıca BURADA ÇOK ÖNEMLİ OLAN ÇEVRE PROFESÖRÜNÜN SÖYLEDİKLERİDİR, diye düşünüyoruz. Çünkü yaşanacak olanlar çevreye dair felaketlerdir.


Mahkeme bilirkişilere, “görüşlerinizi 20 gün içinde görüşlerinizi net ve açık şekilde belirtin.” dedi.
Bu kez Doç. Dr. Hüseyin Öztürk’ün akademik kariyeri Prof. Dr. Hüseyin Öztürk olarak karşımıza çıktı. Jeolojici ve Madenci bilirkişiler, Çevreci “Prof. Dr. Semiha Arayıcı’nın söylediği eksikliklere katıldıklarını ama maden işletilirken bu eksikliklerin düzeltilebileceğini” söylediler. Bu durumu anlamakta yalnızca biz anlamakta zorluk çekmedik. Fakat görüşlerine başvurduğumuz TMMOB ‘nin bilim insanları da çok zorluk çektiler, şaşırdılar.
TMMOB ne bağlı jeoloji mühendisleri odası, Çevre mühendisleri odası, kimya mühendisleri odası, Metallurji mühendisleri odası, Ziraat mühendisleri odası ve 47 sivil toplum örgütünden oluşan ELELE HAREKETİ ve 300 civarında köylü davaya Senih Özay’ın yanında müdahil oldu.

KIŞLADAĞ BÖLGESİNDE KÖYLÜLER SİYANÜRLÜ ALTIN MADENİ İSTEMİYOR!

Bu arada Kışladağ bölgesi köylüleri, “aptallığa oldukça benzeyen bir sessizlik içindeki” hallerinden sıyrılarak bağırmaya ve gürültü yapmaya başladılar. “Madeni bir kazanç kapısı gibi algılayan” Eşmeliler uyutuldukları söyleyip eylemler, etkinlikler başta İnay Köyü’nde olmak üzere yayılmaya başlar. İkinci bir Bergama köylü hareketi doğar.

İnay Köylüleri, köyün tüm insanların katılımıyla ”insanın, toprağın, suyun, böceğin, çiçeğin… vicdan hareketini” oluşturdular. Paneller, açık hava toplantıları, basın açıklamaları, dayanışma etkinlikleriyle seslerini tüm Türkiye’ye duyurdular. Simgeleri ellerindeki çanlar ve giydikleri kefenlerdir.

05.04.2005’te Eşme’de “Siyanürlü Altına Hayır” paneli yapılır.
29.05.2005 te İnaylılar 1500 kişinin katılımıyla bir panel yaptı.
01.07.2005 te İnay da basın açıklaması yapmak için İnay’a giden Elele hareketi ve Bergama köylüleri İnay’da saatlerce jandarma kuşatması altında tutuldu ama köylülerin kararlı tutumuyla görkemli basın açıklaması yapıldı. Madene giden 1000 civarındaki köylü protesto yaptı.
03.07.2005 te Kışla köyünde açık hava toplantısı yapılıp siyanürlü maden işletmesinin zararları tartışıldı.
09.08.2005 te Elele hareketi Basın açıklaması yaptı ve madenin zararlarını anlattı.
11.08.2005 te Elele hareketi İzmir valisi ve İzmir B.B.Bşk Aziz Kocaoğlu ile görüşerek Kışladağ’a taşınacak 70.000 ton siyanürün olası zararlarını anlattı.

16.08.2005 te Elele hareketi Uşak valisi, Ulubey kaymakamı, Eşme kaymakamı, Eşme belediye başkanını ve Salihli belediye başkanıyla bizzat görüşüp madenin ve 70 bin ton siyanürün taşınmasının mahsurlarını anlattılar ve dilekçeler verdiler.
17.08.2005 te Uşak’ta CHP İl örgütü panel yaptı.
17.11.2005 te Tüprag şirketi halkla ilişkiler müdürü Mehmet Yılmaz, İnay Vicdan Hareketi sözcüsü Muammer Sakaryalı hakkında kendisine basın yoluyla hakaret gerekçesiyle Ulubey C.Savcılığına suç duyurusunda bulundu.
İnay köylüleri, kendi köylerinden geçecek maden su isale hattı için tarlalarını şirkete satmazlar. Köylerine vaat edilen “rüşvetleri” ellerinin tersiyle iterler. Şirket su isale hattının planını değiştirir ve hazine arazilerinden geçirme kararı verir. Devlet yetkilileri kamu arazilerine izin verir. Ama İnaylılar kamu adına, ona da karşı çıkar. İzin belgelerini sorar. Kadın-erkek üç gün köylerinden su yolunu geçirtmezler. Ama 22.09.2005 günü 35 araçla gelen jandarma gücü, İnaylıları döverek, yerlerde sürükleyerek, Kanadalı şirketin iş makinelerini köylülerden koruyarak ve 12 kişiyi tutuklayarak engeli kaldırır. Ama köylülerin direnişi engellenemez.
İnay köylülerinin Tüprag şirketi ve jandarma yetkilileri aleyhine süren bir çok davası yargıdadır.
03.12.2005 te İnaylılar İzmir’de kefenleriyle yürüyüp siyanürlü maden istemediklerini haykırdılar.
17.12.2005’te İnaylılar Ankara’da “Halk için bütçe” mitinginde Kışladağ altın madenini proteto ettiler.
20.12.2005’te 34 tane İnaylı kadın ve erkek “devletin güvenlik kuvvetlerine hakaret,….vb den mahkemeye çıkarıldılar. Bu mahkeme Ulubey Asliye ceza mahkemesinde devam ediyor.
İzmir Tabip Odasında İnaylılar ve Elele hareketi yer altı sularının kurumaması için, siyanürlü altın işletmesini protesto için basın açıklaması yaptılar.
31.05.2006 tarihinde İnaylılar, Uşak, Eşme-Ulubey ilçeleri ve köylerinden 10.500 tane (on bin beş yüz) imza toplayarak, Siyanürlü altını istemediklerini ve Anayasa’nın 56. maddesine göre görevlerini yaptıklarını söylediler ve topladıkları imzaları kefenlerini giyip Ankara’ya giderek Cumhurbaşkanı’na, TBMM başkanına ve Ana muhalefet partisine verdiler.

VE EŞMELİLERİN KORKTUĞU BAŞINA GELDİ!

27-28 Haziran 2006 tarihlerinde afet düzeyinde yağışlar alan Kışladağ madeni etrafındaki köylerde ve Eşme ilçesinin içinde 2000 (iki bin)’e yakın insan; “nefes almakta zorluk, mide bulantısı, şiddetli baş ağrısı, kollarda uyuşma, dudaklarda kuruma ve yanma” vb. şikayetlerle doktorlara koşar. Resmi yetkililer susar. Hekimler, bu şikayetlerin nedeninin “kimyasal bir zehirlenme” olduğunu söyler. Eşme kaymakamı, tüm sağlık görevlilerine “maden, siyanür, tüprag” sözcüklerini yasaklar.
Eşme’den hastalanan bir çok insan İzmir’e gelerek İzmir Tabip Odasına ve Elele harekete başvurur. Bunun üzerine Türk Tabipler Birliği ve Mühendis odaları temsilcileri bir heyet oluşturarak 30.06.2006 günü Eşme’ye gider.
Heyet, Uşak Tabip Odası Başkanı ve Eşme Devlet Hastanesi başhekiminden 2 tane hemşire isteyerek yakınması olan yurttaşlardan kan örnekleri almaya başlar. Aleni olarak hekimlik görevini yapan insanların aldığı kan örnekleri 8 adettir ve daha kan vermek isteyen onlarca insan kuyrukta beklerken inanılmaz bir şey olur: Eşme kaymakamı polis marifetiyle alınan kanlara el koyar. Kaymakamla ve il sağlık müdürlüğüyle yapılan görüşmeler fayda etmez.
Fakat halk arasında o anda çıkan bir söylentiyi heyet üyeleri duyar: “Uşak valiliğince madeni denetlemekle görevlendirilen maden denetleme heyeti Eşme’ye gelmiş ve kaymakamla görüşmektedirler. ‘Madenci denetleme heyeti içindeki Eşmeli bir Eczacının, ‘Kimden izin alarak bu heyet kan örneği alıyor’ dendiği duyulur. Gerçekten ‘denetçiler’in kaymakamla görüştüğü görülür.
Bunun üzerine Türk Tabipler Birliği Başkanı Gencay Gürsoy’a ulaşılır ve heyetin çalışmasının engellendiği anlatılır. Gencay Gürsoy, Uşak valisi Kayhan Kavas’a ulaşır ve “arkadaşlarının kamu görevi yaptığını” anlatır. Vali Kayhan Kavas’ın yanıtı çok tarihi bir yanıttır: “Gencay bey arkadaşlarınız gözaltında değiller,” der. Heyet, uygun bir suç maddesi bulunmadığı için gözaltına alınamamıştır.
Fakat yurttaşlar kendi gönülleriyle ve kendi imzalarıyla İzmir’den gelen heyete kan vermişlerdir. Bu alınan kanlar Ankara’daki Düzen laboratuarına tahlile gönderilmiştir. Kan alındığı vakit olayın üzerinden 72 saat geçmesine rağmen, kan örneği alınan 9 kişinin hepsinin kanında korkunç düzeyde SİYANÜR ÇIKMIŞTIR. (Ek: Elele açıklaması ve düzen lab.sonuçları)
Bu olayın arkasından ( yani madende sodyum siyanürün hidrojen siyanüre dönüşmesi ve esen poyrazın etkisiyle insanları zehirlemesi) rüzgarın akımı yönündeki bitkileri zehirlediği ve kuruttuğu görülmüştür. Önce geniş yapraklı bitkiler kurumuştur.
Bu olayın halktaki tedirginlik ve halktaki panik durumu devam etmektedir. NE YAZIK Kİ EGE BÖLGESİNDE KANDA SİYANÜR BAKISI YAPILACAK BİR LABROTUAR OLMADIĞI ÖĞRENİLMİŞTİR. Ayrıca ülkemizde kanda tio siyonat bakacak laboratuar olmadığını öğrenmiş durumdayız.
Başka normal bir ülkede böyle bir olay-yüzlerce insanın zehirlenmesi- yaşansa kıyamet kopardı. Ama Uşak-Eşme’de zehirlenmelerin “şehir şebeke suyundan kaynaklandığı” resmi açıklaması yapıldı ve susuldu. Ama Eşme ye hiç gemlememiş insanların neden zehirlendiği bir türlü açıklanmıyor!
Kışladağ bölgesinde madenin yarattığı gürültü ve işgal sonra yaban domuzları ormandaki yerlerini sürüler halinde terk eder ve civar köylerin bağlarını, bostanları ve bahçelerini bozar.

EŞME’DEKİ ZEHİRLENMELER GÖRMEZDEN GELİNİR
Ve Maden 11.07.2006’da RESMEN AÇILIŞINI YAPAR

1. Madenin resmi açılışında Eski uşak milletvekili Hasan Özgöbek ev sahibi gibidir.
2. Enerji Bakanı Hilmi Güler resmi açılış yaparken maden yolu 2000 tane köylü tarafından tutulur ve “Neyi açtığınızın farkında mısınız?” protestosu yapar köylüler.
3. Bakan Güler; “Zengin madenlerimizin fakir bekçisi olmayacağız, altını son gramına kadar
çıkaracağız, üç beş çapulcuya pabuç bırakmayacağız.” Der. Bunun üzerine köylüler İnay köyü meydanında toplanır, bakanın tavrını değerlendirir ve basına şu açıklamayı yapar:
ATIMIN ALNI SAKAR / KENDİ ADINI BANA TAKAR

Enerji Bakanı H.Güler, ne söylediğinin farkında mı diye merak edip Türkçe sözlüğe baktık. “Çapul: yağma, talan” demek. Çapulcu ise, “çapul yoluyla başkasının malını alan, talancı, yağmacı” demek.

Şimdi soruyoruz: İnay köylüleri, çevreciler, ‘bizim olana’ sahip çıkan ve talan edilmesini istemeyen aydınlar hangi çapulu-yağmayı yapmıştır? Elbette her insan kendi seviyesine ve çıkarlarını savunduğu kesimin çıkarlarına uygun sözler söyler. Bu durum çok anlaşılır bir şeydir. Ama gerçekte Kışladağ için ‘bakanımız’, “talan-çapul” gerçeğini ağzından kaçırmıştır. Kışladağ’da çok ciddi bir talan ve yalan vardır. Sayın bakan şunları söylüyor olabilir: Kışladağ’da;
20.860 tane ağaç kesilmiştir. Bunun adı talan değil mi?
Kışladağ’da var olan 270 ton altının 100 tonu çıkarılacak. Geriye kalan 170 tonu zehirli atıkların içine atılacak ve bir daha elde edilemeyecek. Sayın bakan bu yer altı zenginliğimizin talan edildiğini söylüyor olmasın?
Bu bölgede zaten kıt olan yer altı sularından 150 milyon ton su çekilecek ve maden için kullanılacak. Ulubey,İnay, Kıranköy vb nin susuz kalma olasılığı çok yüksek. Sayın bakan, sularımızın çapulcularla yok edilip susuz kalacağımıza dikkat çekiyor olabilir mi?
1 ton altın için 300.000 ton toprak deşilip zehirlenerek atılıyor pasa olarak. Kışladağ da 100 ton altın çıkacağına göre, toplam atılacak zehirli toprak 300.000.000 (üçyüz milyon) tondur. Bakan bey bize toprağımızın talan edildiğini söylüyor olmasın?
Kendi hükümetleri kıymetli madenlerde KDV ‘yi sıfırladı. Devlet Tüprag şirketinden hiç KDV almayacak. Bu Tüprag için çapul anlamına gelir mi?
Kışladağ’da 17 yıl boyunca 100 ton altın elde edilirken tam 70.000 ton (yanlış duymadınız, yetmiş bin ton) siyanür zehiri kullanılacak. Bu 70 bin ton zehirin toprağımızı, suyumuzu, havamızı, otumuzu, sütümüzü, canlılığımızı mahvedeceği biliyor ve ulusötesi şirketlerin dininin imanının para olduğunu, para için yakmayacakları can kalmayacağını söylüyor olmasın bakanımız?
Tüprag şirketinin, “Bergama’dan çok ders çıkarttık” diyerek köylere, su, yol, beyaz eşya, damızlık koyun, domates ; devlet dairelerine kırtasiye, güneş enerjisi aygıtı, özel yemek davetleri, bazı “sivil toplum örgütlerine” bağış vb. adı altında “rüşvet” dağıtarak tepkiyi azaltması da bir çeşit çapulculuktur, ahlaksızlıktır, demek istiyor olabilir mi sayın bakan?
Bakanın söylediklerini ve yukarıdaki soruları İnay’da köylülere sorduk. Bir ihtiyar kadın bakana yöresel deyimle yanıt verdi: “Atımın alnı sakar, kendi adını bana takar.”
Saygı sunarız.

ELDORADO-TÜPRAG UŞAK’I ÇÜRÜTÜYOR!

Uşak’ta iki tane yerel tv vardır. Özellikle maden şirketinin Uşak’a gelmesi ve madene karşı tepkilerin yoğunlaşmasına bağlı olarak yerel gazete sayısında patlama olur. Adeta yeni bir para kazanma kapısı açılmıştır. Uşak’ta Yeni gün, Sema Uşak, Uşak Asrın Gazetesi, Uşak Gerçek Gazetesi, Uşak Olay gazetesi, Ceride-i Ege, Yeşil Banaz, Usak.tv.com.tr, Ege Ses, Eşme’nin Sesi ve daha sayabileceğimiz bir çok yerel yazılı ve internet gazetesi. Şu ana kadar (Kasım 2006) Ege Ses gazetesi dışında hiçbir gazete Altın Madeni aleyhine yazı yazmıyor! Bu gazetelerin bir kısmı da birkaç sayı çıkar ve madene muhalif yazılar yazar, sonra her ne hikmetse kendini kapatır ya da Tüprag şirketinin sözcüsü gibidirler. Uşak halkı arasında dolaşan rüşvet dedikoduları çok iğrençtir. Ege Ses her sayısında halk arasında dolaşan dedikoduları yazar ve son sayısında sorar: “Altın madenini ve madende iş yapan müteahhidi Uşak basını neden yazmıyor?”, “ Altın Milletvekili- Hasan Özgöbek(eski uşak milletvekili) Altın Madenine Ortak mı?”, Uşak Halkı Kışladağ Altın Madenine Tarihi Çağrıda Bulundu: Balya’ya Bakın Madeni Kapatı.”

Bu arada bölgedeki köylerde “Ne kaparsan kârdır, niye karşı çıkıyorsunuz, kapabildiğiniz kadar parayı kapın. Madenden bir çay parası kaptın mı kardır,” kültürü yaygınlaşmış ve halkın ahlaki değerleri çürütülür.

NE YAZIK Kİ, MANİSA İDARE MAHKEMESİ HALKIN ÇIĞLIĞINI DUYMAMIŞTIR!
Yöre halkının onayının alınmadığını, karar verme sürecine halkın katılmadığını, bu konudaki ulusal ve uluslar arası mevzuatı önemsememiştir.
Anayasanın 17. ve 56. maddesini ve Danıştay 6. dairemizin dünyaya örnek olan kararını göz ardı etmiştir.
Bilirkişilerden Çevre Müh. Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Seniha Arayıcı’nın, “ çevre ve yer altı suyuna etkisi hakkında yer alan ciddi bir risk oluşturacaktır” ifadesini göz ardı etmiştir.
Eşme’deki fiilen yaşanan zehirlenmeleri görmezlikten gelmiştir.
“İhtiyat ilkesi”ni görmezlikten gelmiştir.
Sivil toplum kuruluşlarının ilgili görüşlerini görmezlikten gelmiştir.
Çevre denen nesnenin yalnızca çiçek, böcek işi olmadığı, bunun esasında yurdumuzun kaynaklarına, yurdumuzun havasına, suyuna, toprağına …sahip çıkmak anlamına geldiğini söylememizi,“insan ve çevre sağlığı bu kadar ucuz mudur?” çığlığımızı duymamıştır.

SONUÇ ve İSTEM

Ülkemiz ve ulusumuz adına karar veren sayın yargıçlar!
Kışladağ ve çevresi ölüyor! Ama ülkemizde öyle bir “mankurtlaşma” yaşanıyor ki insanın, doğanın, suyun, havanın, böceğin, çiçeğin… öldürülmesi şölen-düğün-ekonomik kalkınma olarak sunuluyor ve kabul görüyor.

Ulus adına karar veren sayın yargıçlar.! Siyanürlü Kışladağ Altın Madeninin işletilmesi ülkemizin-ulusumuzun yararına değildir! Bu madenin işletilmesi çokuluslu-Kanadalı Eldorado-Tüprag şirketinin yararınadır!

Kışla dağ bölgesindeki köylülerin, Uşaklıların, Eşmelilerin, Gediz ve Menderes havzalarının tek tutunacak dalı siz yüksek yargıçlarsınız. Kışla dağ ölüyor! Fakat Kışla dağ’ın ölümü Türkiye coğrafyasına ve tarihine sığmayacak.

Vereceğiniz karar insanların vicdanına, Türkiye coğrafyasının ve tarihinin vicdanına sığmalıdır!

Saygılar sunarım.
Av. Senih ÖZAY


T.C
DANIŞTAY
ALTINCI DAİRE
Esas no: 2006/7429

Danıştay Savcısı M. İclal Kutucu’ nun Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler, temyiz edilen kararın yürütmesinin durdurulmasını gerektirecek nitelikte görüldüğünden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 52. maddesi uyarınca istemin kabulü gerekeceği düşünülmektedir.



TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik hakimin açıklamaları dinlendikten ve 2577 sayılı yasanın 52. maddesi uyarınca dosya incelendikten sonra işin gereği düşünüldü:

Uyuşmazlığın niteliğine ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlere göre İdari mahkeme kararının ve 2577 sayılı idari yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmiş olması nedeniyle de, anılan yasanın 52. maddesi uyarınca dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına 9.7.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan: Bekir Aksoylu
Üye: Nazlı Koçer
Üye: Levent Artuk
Üye: Habibe Ünal
Üye: Zeynep Yılmaz

1 Nisan 2008 Salı

KIŞLADAĞ ALTIN MADENİ ve İNAY KÖYÜ VİCDAN HAREKETİ
Muammer Sakaryalı


GİRİŞ

Köyümüzün yakınına Altın şirketi gelmeden önce de sıkıntılarımız/sorunlarımız vardı: Ürünümüz para etmiyordu, hayvancılıktan eskisi kadar kazanç elde edilemiyordu, topraklarımızın verimi düşüyordu, her aileden birkaç kişi şehre göç etmek zorunda kalıyordu, sağlık ocağımızda doktor olmalıydı, ilköğretim okulumuzdan mezun olan çocuklar iyi liselere yerleşmeliydi, vs. Bu sorunlarımız gene var. Ama artık bu sorunlarımızı konuşmuyoruz, konuşamıyoruz. Çünkü altın madeni hepsine tüy dikti. Suyumuz kuruyacak ya da azalacak mı? Kullanılan sodyum siyanürün hidrojen siyanüre dönüşerek atmosfere karışan kısmıyla ne zaman zehirleneceğiz? Nasıl bir felaket yaşayacağız, gibi kaygılarımız her şeyin önüne geçti. Yaşam kaygımız öne geçti. Zira yaşamımız tehdit altında. Sürekli bir kaygı- endişe hali içinde yaşıyoruz.

KIŞLADAĞ NERESİ?

Uşak vilayetinde, Ulubey ve Eşme ilçelerinin sınırları içinde Kışladağ namıya anılan bir yer vardır. Kışla, Gümüşkol, Katrancılar, Söğütlü, Karapınar köyleri arasında kalan bir alan burası. Burada toprağın bir tonunda ortalama 1.32 gr altın bulunmaktadır.

KIŞLADAĞ’DA NELER OLUYOR?

Kışladağ’da bu altını ulus ötesi bir şirket (Eldoradogold-Tüprag) çıkarmaktadır. Fakat altını açık ocakta, siyanür liçi denen yöntemle çıkardığı için, canlı yaşamın anasını ağlatmaktadır: Binlerce dönüm arazi alt üst edilmektedir. 23.000’e yakın ağaç kesilmiştir. Zaten az olan yeraltı sularımızı altın madeni çekmektedir ve bölgeyi susuzluk beklemektedir. 17 yıl boyunca 70.000 ton siyanür kullanılacaktır. Ağır metallerle karışık pasa dağları, 60 metre kalınlığında ve içinde bin bir çeşit kimyasalın olduğu bir “bomba” (liç alanında kalan), bir daha geri kazanılamayacak 140 ton altın ve 450 m derinlikte 1000 m genişlikte bir atık çukurunu bize bırakıp gideceklerdir. Havaya sürekli hidrojen siyanür salınmaktadır ve bu nedenle 28-29 Haziran 2006’da yüzlerce insan Eşme ilçesinde zehirlenmiştir. En son 2007 Temmuzunda İnay’da pek çok insan tipik siyanür zehirlenmesi olduğu anlaşılan bir olay yaşanmıştır.

Devletimiz, hükümetlerimiz fena halde küresel sermaye taraftarı ve neoliberal politika uygulayıcısı olduğu için, altın şirketlerine âşıktırlar. Bu aşk nedeniyle Valiler, kaymakamlar, muhtarlar, belediye başkanları kraldan fazla kralcıdırlar. Hükümetler “döv deyince” onlar öldürüyorlar: Her türlü yöntem kullanılarak köylüler Tüprag taraftarı yapılıyor. Yalanla, rüşvetle, tehditle muhalifler engellenmeye çalışılıyor. Ama korkmayan, satılmayan, yalanlara kanmayan, direnenler de var. İşte bunlardan biri İnay köyü. Aydın, sorgulayan, köyünden memnun, muhalif güzel insanların köyü.

DÜŞMAN YANIMIZA GELENE DEK KIPIRDAMADIK

Bergama köylüleri yıllarca yaşamlarına, topraklarına, ürünlerine vb sahip çıkarken Kışladağ Altın Madeni civarındaki köylüler, Eşmeliler, Ulubeyliler; “Aptallığa benzer bir suskunluk” içindeydi. İnay köylüleri, “aptallığa oldukça benzeyen bir sessizlik içindeki” hallerinden sıyrılarak bağırmaya ve gürültü yapmaya başladı. “Madeni bir kazanç kapısı gibi algılayan” Eşmeliler’den uyutulduklarını söyleyip eylemlere destek verenler oldu. Etkinlikler başta İnay Köyü’nde olmak üzere çevrede yayılmaya başladı. İkinci bir Bergama köylü hareketi doğdu. Ancak desteğe ve hukuken kazanmaya çok ihtiyaçları vardı.
İnay Köylüleri, köyün tüm insanlarının katılımıyla ”insanın, toprağın, suyun, böceğin, çiçeğin… vicdan hareketini” oluşturdular. Paneller, açık hava toplantıları, basın açıklamaları, dayanışma etkinlikleriyle seslerini tüm Türkiye’ye duyurdular. Simgeleri ellerindeki çanlar ve giydikleri kefenlerdir. Uluslararası güce sahip ve yanında bizim devlet de olan bir “düşman”a karşı onur savaşı veriyorlar. 20 civarında dava açtılar. Bir Umut köy İnay! Çoğaltmak gerekiyor böyle köyleri. Küresel sermayeye karşı taban örgütlenmeleri olarak da yaygınlaştırmak gerekiyor.

NEDEN İNAY KÖYÜ? VE NEDEN TURUNCU ÇEVRE DERNEĞİ?

İnay’dan önce madene yakın olan Bekişli, Söğütlü, Karapınar köyleri ve Eşme ilçesinden bazı insanlar tepkiliydi. Bir süre sonra “tepki gösterenlerin önde gelenleri”nin madenden yana olduğunu, madende çalışmaya başladıklarını gördük. Bizi gördüklerinde bir keresinde kendi durumlarını şöyle açıkladılar: “Gücümüz yetmiyor, paramız yetmiyor, aklımız yetmiyor.” Aynen böyle demişti bir ileri gelen. Oysa bu açıklama düşünülerek bulunmuş bir açıklamaydı ve kendi durumlarının mazur görülmesi talebini içeriyordu. Sonradan anlaşıldı ki, o “kanaat önderi köylüler” madeni ekmek kapısı olarak görüyorlardı ve işe girmek, oradan ekmek yemek için tepki gösteriyorlardı. Çok “kurnazca” çevre derneği kurmuşlardı, Eşme’den bir eczacı ve Bekişli köyünden 6 kişi yönetim oluşturmuşlardı. Derneğe üye kaydı yapmıyorlardı ve derneğin yönetim yeri Bekişli de bir yurttaşın eviydi.

Uşak Valisi Ayhan Çevik gazetelere verdiği demeçlerle, bu olaylara ışık tutuyordu: “Eşme Kaymakamlığı öncülüğünde Doğal Hayatı Koruma Derneği kurulacak, madenin çalışmaları izlenecek. Uşak ve Uşaklının, Bergama’nın tam aksine bu madene sahip çıkmaları gerekiyor. Madenin hemen faaliyete geçmesini diliyorum.” (13 Kasım 1999 Hürriyet Ege-11Aralık 1999 Radikal)

Bekişli köylüleri bu derneğin baştan itibaren danışıklı kurulduğunu bilmiyor olabilirler. Bugün geriye dönüp bakıldığında Bekişli köyünde kurulan derneğin yöneticilerinin tümünün madende çalıştığını, Eşmeli eczacı bayanın dernek temsilcisi olarak valilikçe kurulan “madeni izleme denetleme komisyonu” içinde olduğunu görmekteyiz.


İNAYLILAR, İNAY’DA YAŞAMAKTAN MEMNUNLAR

Gelelim İnay’a. Yukarıda sorduğumuz “neden İnay topluca madene karşı çıkıyor?” sorusunun yanıtına. Bence öncelikle, İnaylılar kendi köylerinde yaşamaktan memnunlar. Bu memnuniyetten vazgeçmek istemiyorlar. İnay çok eski bir yerleşim yeridir. Etraf köylerin birçoğunun yerleşikliği nispeten yenidir. İnaylılar’ ın ekonomik durumları görece iyidir. Arazileri geniştir. Uzun yıllardır köyden demiryolu geçmektedir ve bu nedenle dış dünyayı bilirler. Birçok köyün de geçiş yeridir İnay. Dışarıda gördüklerini ve olumlu bulduklarını kendi köylerine taşımaya yatkındırlar. Köyde sağlık ocağı, ilköğretim okulu vardır. İlçeye ve İle yakındır.

Ayrıca işgalcinin ne demek olduğunu bilir. 1920 – 1922 arasında 2 yıl 5 gün fiili işgal yaşamıştır. İşgal günlerinin hikâyesi kuşaktan kuşağa anlatılmaktadır. Ve işgalin son günlerinde köy yanmıştır, bu yangın sırasında İnaylılara kucak açan yer Kışla dağıdır.
Bir başka değişken ise, diğer köylere göre muhalif olma ve organize olma deneyimi vardır. 1975-80 yılları arasında kendisi olmuş, kendi örgütlü gücünün farkına varmış, dayanışmanın ve paylaşmanın güzelliklerini yaşamıştır. Neden İnay, sorusuna verilebilecek yanıtlar bu saydıklarımızın toplamı olabilir.

SÜRECE NEDEN GEÇ DAHİL OLDU İNAYLILAR?

Kısaca üç nedeni var.
1. Kışladağ maden bölgesi bize uzak, zararı olmaz, düşüncesi vardı.
2. İnay’ı 12 Eylül döneminde çok dövmüşlerdi, çok ezmişlerdi. Yenilginin yaralarını (yas sürecini yaşayarak) saramamışlardı. Birbirine küsmüşlerdi.
3. İnaylı Çingen Remzi’nin deyişiyle “Çoban yoktu” İnaylılara. Onu da ancak kendi içlerinden güvenilen, sevilen, empati yapmayı becerebilen kişi ya da kişiler yapabilirdi. Kendi içlerinden çıkardılar “çobanları”nı. Ve yeniden kendine geldi İnay. Şimdi yeniden kadınlar önde olmak üzere kolektif üretimin, imecenin, birlikte başarmanın hazzını yaşıyor.
Üstelik uzun süredir verdikleri mücadelenin semeresini de aldılar. Kışladağ altın madeni resmen kapandı. (19.08.2007) Maden şirketinin açtırdığı kuyuların 4 tanesini kapattırdılar. Madenin çalışma ruhsatını da iptal ettirdiler. Deneme iznini iptal ettirdiler. Yer seçimi ve sağlık koruma bandı izninin yürütmesini durdurdular. Hukuken kazandılar, destek de gördüler. Şimdi moraller iyi.

Ama madenciler Danıştay 6. dairesinin Yürütmeyi durdurma kararına rağmen gizli gizli çalışarak yığın liçi alanını genişlettiler. Yaptırdığımız tespit sırasında öğrendik ki, Çevre ve Orman Bakanlığı Tüprag şirketine “Bu sırada erozyonu önlemek için çalışma yapabilirsiniz” izni vermiş. Tüprag şirketi de erozyonu önleme çalışması yapıyormuş. Bizim oraların tabiriyle (ev Türkçesi’yle) bu durumu özetleyecek olursak; “Kahpelik içerden olunca kapı tırkaz tutmaz.” Kışladağ altın madeninde de kapı kilit tutmuyor.

Şimdi yeni haberler aldık. 8 Kasım 2007 tarihli bir mektup var elimizde. Mektubu Eldorado Gold’un yönetim kurulu başkanı Paul N. Wright, Devlet bakanı Kürşat Tüzmen’ e yazmış. Kendilerinin uygun olduğu zamanı belirterek randevu istiyor. “20 seneden beri çalıştıklarını, şimdiye dek 164 milyon dolar yatırım yaptıklarını ama Danıştay’ın madeni durdurma kararından sonra çalışamadıklarını, bir an önce çalışmak istediklerini ve kendilerine yardımcı olunması gerektiğini” söylüyor. Yani siyanürlü altın işletmelerinde yargı kararlarını delip geçmek için siyasilere baskı yapılıyor. Ve bizim aklımıza şu sorular geliyor: “ Bu uluslar arası şirketlerle hükümet arasında gizli anlaşmalar mı var acaba? Eldorado’ya yatırımı yapmadan önce bir takım güvenceler mi verildi acaba? Bu şirkete tanınan teşvikler ve muafiyetler var mıdır acaba? Varsa nelerdir? ‘Kışladağ’da Bergama’da yaşananlar yaşanmayacaktır’ sözü mü verilmiştir acaba? Kışladağ altın madeni yargı kararlarına rağmen açılacak mıdır acaba?”

Bergama Ovacık altın madeni için de Amerikan Büyükelçisi Eric Edelman, Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen’e bir mektup yazarak (17 Eylül 2004 tarihli) mahkeme kararının delinmesini sağlamıştı.

Tüprag kamu halkla ilişkiler sorumlusu (şimdi genel müdür) olan eski solcu Mehmet Yılmaz, “lisede not yükseltme davasına bakan mahkemelerin, bu davalara baktığını ve bu işten anlamadıkları için kendilerine sıkıntılar çıkardıklarını” (17.09.2007- Dünya gazetesi) söylemişti.

Yargıyı hükümetle birlikte kuşatma altına alıp bir biçimde madeni açtırıp çalıştırmak istemektedirler. Biz de bu kuşatmayı yarmaya ve ülkemizin yaşanılır kalmasını sağlamaya çalışıyoruz. Mücadele sonuna dek sürecektir.

APOLİTİK ÇEVRE MÜCADELESİ DEĞİLİZ AMA…

Çevre sorununun çiçek-böcekten ibaret bir sorun olmadığını, bir yurt/yer küre sorunu olduğunu ve esasen kapitalizmden (küresel kapitalizmden) kaynaklandığını biliyoruz. Dolayısıyla politik alandan bağımsız bir çevre mücadelesi olamayacağını görüyoruz, biliyoruz. Ayrıca havanın, suyun, toprağın ve canlı yaşamın zehirlenmesine karşı mücadele ederken hayat önümüze politik dönemleri, politik sorunları çıkartıyor. Ama politik bir çevre mücadelesinin ne anlama geldiğinin de çok farklı anlaşıldığını yaşayarak gördüğümüzü belirtmek isteriz. Bu konuda kendi yerelimizde birkaç çeşit yaklaşım gördük. Örneğin en kabası ve ahlak dışı olanı şuydu; politik odak olduğunu söyleyen birilerinin “bizim peşimize takılın” demesi. Bizim hareketimizi kendi partilerinin bölge toplantısında, bölge toplantısına katılan il temsilcileri tarafından “kendilerinin yarattığını” söyleyerek itibar kazanmaya çalışması. Ve daha ne tuhaflıklar!

Fakat bu boyutun (çevre sorunu ve politika ilişkisi) çok tartışılmaya ihtiyaç gösterdiğini, bilinen kalıplarla çözüme yönelinmemesini, her hareketin kendi somutunda çözümler üretilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

DİRENİŞ BİRÇOK İNSANA VE ÇEVREYE KAZANÇ KAPISI AÇTI

Uşak’ta 10’a yakın yerel gazete, birkaç tane internet gazetesi oluştu. Maden şirketinin haberini yapma karşılığında, madene karşı yapılan eylemlerin haberini yapmama karşılığında para alarak geçinen yeni bir sektör oluştu. Tabii 2 adet yerel TV de buna dahildir. Ayrıca sonradan madene gerekli olan özel mülk toprak parçası veya köylere ait meralar, bizim tepkilerimizden sonra “çok büyük paralar” karşılığında satılır oldu.

ARTIK ALTIN MADENLERİNDE “TURUNCU SENDİKALAR” VAR

İlkler hep Bergama’da yaşandı. Bergama köylülerinin direnişini altın madenciliğine karşı mücadele eserinin önsözü gibidir. Toplumsal destek elde etmek için maden şirketi, Bergama Ovacık madenine Türkiye Maden İş sendikasını sokmuştu. Bu sendika madenci şirketin yanında davalara müdahil oldu, Çevre gününde patronlarıyla beraber köylülere ve çevrecilere saldırdı, Dikili’de panel bastı ve bilim insanlarına saldırdı.

Aynı sendikayı bu kez Tüprag, Kışladağ altın madenine en başta soktu. İzmir Hilton da Toplu sözleşme yaptılar. İşçilerin hakları ve sağlıklı koşullarda çalışması diye bir derdi yok sendikanın. O “turuncu” görevine devam ediyor. Yine Tüprag’ın yanında davaya müdahil oldular. Maden kapanmasın diye imza topluyorlar vb.

İNAY PRATİĞİNDEN ÖNERİLER

Kışladağ civarındaki köyler küresel kapitalizmin mağdurudur. O köylerin yaşamı tehlike ve tehdit altındadır. Şimdi mağdurlar kendi yaşamlarına sahip çıkıyor.

Türkiye’nin 155.000 km kare toprağı maden şirketleri tarafından alt üst edileceğine göre (ki bunun 100 km karesi Ege’de) küresel kapitalizm tarafından mağdur edilecek milyonlarca insan olacaktır. Bu insanların yaşamlarına sahip çıkmasıyla ciddi bir muhalefet dinamiği oluşacaktır. Bergama’dan Kışladağ’a, Kaz dağlarından Gümüşhane’ye, Artvin’den Efemçukuru’na, Istırancalar’a kadar…


Bu nedenle;

Çevre denen sorun bir yurt sorunudur. Yurda, yaşama, yer küreye ve onun talanına sahip çıkma sorunudur. Sorunu böyle ortaya koymalıyız. Anti-emperyalist, anti kapitalist bir bakışla yerel düzeyde özgün tepkiler örgütlenmelidir. Mağdur olan her yerleşim biriminde ilgili komiteler - heyetler oluşturulması çağrısı yapmalıyız. Diğer bölgelerle tecrübe aktarım mekanizmaları oluşturulmalıdır. Bu bakımdan Ankara’daki Mimarlar Odası şenliği anlamlıdır.

İmza toplamalar, paneller, basın açıklamaları, açık oturumlar, dilekçe yazmalar, dava açmalar vb her etkinlik mutlaka “gürültü” vesilesi yapılarak basında haber yapılması sağlanmalıdır.
Gazete haberleri, yazılar, makaleler biriktirilerek iç eğitim malzemesi yapılmalıdır.
Köylülerin topraklarını satmaması önerilmelidir. Bu ciddi bir engel oluşturuyor.

İnsanların tutanak tutmayı, fotoğraf ve video çekmeyi ve belge oluşturmayı öğrenmesi önerilmelidir.
Kitleler adaletli, vefalı, kişisel ikbal hesapları olmayan, hoyrat olmayan, sevgisiz olmayan, tartıştıran, dinleyen, empatik davranan insanlarla beraber olmayı yeğliyorlar. Ama sorunun esas sahiplerinin kendileri olduğu fikri pratik işler içinde duyumsatılmazsa-yaşatılmazsa belli kişiler işleri vekâleten yapıyor durumuna düşüyorlar ve işler beş - on kişinin üstüne kalıyor.

Altın madenciliğinin mahsurları konusunda insanlara ne söylüyorsak, kaymakama, valiye, jandarmaya da aynısını söylemek meşruluk sağlamaya hizmet ediyor.